19 Aralık 2008 Cuma

ankara

Kızıl bir gökyüzü var bu akşam Ankara'da...

Kar ha yağdı ha yağacak... Ayın içinde bir ateş saklı sanki... Biraz uzağı mor,daha sonrası lacivert, derken geriye kalanı simsiyah. Kar bi yağsa toprakta salıvericek kendini, bende...

Sadece ilk kar yağdığında bir başka olur bu şehir. Bakışları korkak ve hareli bir çocuk gibi adeta oyuna davet eder insanı. Kar buza dönüp çıkarınca üzerindeki nemi;birden büyüyüp, gözyaşı kuru, kaba, güçlü bir erkeğe dönüşür Ankara... Yaşlı bir damızlık gibi... Ve çoğu kez arkadaş kalmayı beceremediğim eski bir sevgili. Üstelik uykusu ağar (gündüzünden çok gecesi gibi), Sevgisi utangaç (çorak topragı gibi)...

Her şeyi aklayan suyun, yeşil ile maviyi kıskanıp deniz olduğu ve sarıldığı İzmir'in kalabalık çarşılarını, adı bile başka kahvehanelerini, yüzü gülen insanlarını pisişik bir demet halinde içimde taşırken ben bu şehre çok minör, bu şehirde bana çok zirgüle geliyor...